Hayat çok karmaşık değil mi? Onca rekabetçi ruh arasından sıyrılıp nasıl iç huzuruma kavuşabilirim? Yarışmak zorunda mıyım? Mutluluk hayatta başarılı olmak iyi gelir getiren bir kariyer sahibi olmaktan mı geçiyor, yoksa sevdiğim şeyi yaparak hayatta kalmam mümkün mü? İstediğim her şeye ulaştım, başardım ama yine de mutlu değilim. Ortada canımı sıkacak hiç bir şey yokken neden huzursuzum? Cevap hayatımızı basitleştirmekten geçiyor. Her şey soru sormak ve bu sorulara yanıt aramakla başlıyor.
Hint felsefesinde ‘Dharma’ bu hayatta yapmamız gereken şeyin ne olduğunu bulmak, bunun bilinciyle yaşamak anlamına geliyor. Bu öyle değerli bir bilgi ki sizi sonsuza kadar mutlu kılacak, zincirlerinizi kurmanızı sağlayacak güce sahip. İçinde yaşadığımız egemen ekonomik sistem, hayatını kurtarma telaşındaki sıradan insana ne yazık ki bu şansı pek tanımıyor. İşte mutsuzluklar da burada başlıyor. Meslek edinmek aslında en iyi yaptığımız şeyi yaparak hayatımızı kazanmaktan geçmeli, ancak hayaller ve hayatlar çoğu zaman birbiriyle kesişmiyor. Zaman az, olanaklar kısıtlı, fırsatlar ise bulunmaz olunca eğitimini tamamlayan her genç kendini hızına yetişemediği bir kaosun ortasında buluyor. Ondan sonrası yakalayabildiği en sağlam seçeneğe tutunarak hayatta kalmak. Bulduğuyla idare etmek te bir olgunluktur, ama ne aradığını bilmeden tutulan yollarda kaybolmak daha olası. Sonrası hayal kırıklıkları üzerine kurulu çok geç yakalanan mutluluklar ya da süregelen mutsuzluklar, tatminsiz yetişkinler ile dolu bir dünya. İstediğin hayata kavuşmak çoğu zaman akıl ve beden sağlığından ödün vermekten geçiyor. Peki hayatta kalmanın asıl araçlarından vazgeçerek bir gelecek kurmak mümkün mü?
80 ve 90’lardaki dünyayla, bugünkü dünya arasında pek çok fark var. Bunlardan ilki İnternet. Bugün düşüncelerimizi, hayallerimizi, projelerimizi dünyayla paylaşmamız için sahip olmamız gereken tek şey teknoloji. Artık hayatımızın gerçeği insanın yaşadığını hissetmesini sağlayacak bir düzen kurmakla doğru orantılı. Bana sorarsanız mutlululuk; ne deli gibi çalışmak, ne çok zengin olmak, ne çılgınca alış veriş yapmak, ne ilişkilerimiz, ne de zaten tatminsiz olan ruh halimizle belki de aradığım budur diye kurduğumuz derme çatma ilişkilerden geçiyor. Mutsuz bireylerin kurduğu aileler de mutsuzluk getiriyor, yeni mutsuz bireyler yaratıyor. Dün ile bugün arasındaki en büyük fark giderek yalnızlaştırılmamız. Bunda teknolojinin de payı büyük. Bütün bunların yogayla ne ilgisi var diye soruyorsunuz. İşte yoga tam bu aşamada devreye giriyor. Aslına bakarsanız dünya bugün yogaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor.
Bunca karmaşanın arasında gerçek anlamda nefes alıp vermeye başlamak durup doğa ile bütünleşmek ile başlıyor her şey. Her gün bir makine gibi çalıştırdığımız bedenimizin asıl ihtiyaçlarının neler olduğunun farkına varmaktan geçiyor başarı. Uzun süre aksamadan çalışan bir beden, sağlıklı bir akıl, iç huzurunu yakalamış bir ruh sahip olabileceğiniz en büyük zenginlik. Bizdeki değişimin ilişkilerimize sağlayacağı katkı ise çok daha önemli. Bunun için insanoğlunun elinde geçmişten bugüne miras kalmış en değerli öğretilerden biri yoga:
Yoga birlik anlamına geliyor, yani içine doğduğun dünya ile, evren ile aklınla ruhunla bedeninle bir olmak, bütünleşmek. Yoga hayvanların bildiği bizlerin ise unuttuğu kayıp doğamız. Bunun için sadece köşede huzurla uyuyan bir kediyi ya da köpeği gözlemlemeniz yeterli. Sabah kalktığında bir kedi ilk iş uzun uzun esner. Sonra yavaş yavaş bedenini esnetir. Yattığı yerden kalkmadan önce tepeden tırnağa tüm kaslarını gevşetir. Bir köpek için uzun uzun esnemeden, koşup zıplamadan güne başlamak mümkün mü? İnsan için de mümkün değil aslında. Peki siz güne nasıl başlıyorsunuz?
Bizler ilkel atalarımızın bildiğini unuttuk. Gerektiği kadar yürümemizi bile gerektirmeyen modern hayatın esiri olduk. Doğayla ilişkimiz belgesellerden ibaret. Nefes almayı unuttuk. Düşüncelerimizin, korkularımızın içinde kaybolduk. Ya geçmişe ya geleceğe takılıp kaldık ve anın değerini unuttuk. Fabrikalarda bol kimyasal madde ile tatlandırılmış, raf ömrü uzatılmış gıdalarla doldurulduk. Aslında DNA’mızda var olan bilgiyi bir kenara atıp, iki vitamin hapı, bol ilaç ile kazandığımızı sağladığımız sağlığımızla ayakta kalmaya çalışan yetişkinlere dönüştük. İnsan ömrü tansiyon, şeker ve kalp ilaçlarına bağımlı yetişkinler ile uzadı. Giderek depresyon, anksiyete ve panik ataklar dolayısıyla da antidepresan, alkol ya da diğer bağımlılıkların esiri olduk. Bunun farkına vardığımızda ise bizim için çok geç olduğuna karar verdik.
İşin güzel tarafı hiç bir zaman geç değil. İşe bugün başlayabilirsiniz. Yeni tutkunuz bedeninize, nefesinize ve nefsinize ayıracağınız çok değil günde bir saat olsun. Her şeyin değişeceğini göreceksiniz. Yarın dünyada ne oluyorsa olsun sizin için gökyüzü daha aydınlık olacak.
Hari Om
Sevgiyle kalın…
LUna